Rus Edebiyatı her alanda çok önemli yazarlar yetiştirmiştir. Bilim kurgu alanı da bunların başında gelir. Bilim kurgunun önemli alt dallarından sayılabilecek distopyalar da genelde eleştirel eserler olduğu için yazıldıkları dönemlerde bazı yasaklarla karşılaşmıştır. Yevgeni Zamyatin de sadece bilim kurgu değil edebiyatın pek çok alanında eserler vermiş bir isimdi. Görüşleri nedeniyle sadece eserleri yasaklanmakla kalmadı, kendisi de sürgün hayatı yaşamak zorunda kaldı.
En çok iz bırakan eserlerinden “Biz” – İngilizce adıyla “We”- de yazıldıktan onlarca yıl sonra değeri anlaşılan eşsiz bir distopya romanıdır. Ana dilinde ancak 65 yıl sonra yayınlanabilmiş olmasına rağmen hepimizin kült saydığı pek çok eseri (1984, Cesur Yeni Dünya, …) derinden etkilemiştir. George Orwell’in 1984’ünü yazdığı 1949 yılından tam üç yıl önce Zamyatin’in “Biz”i için bir değerlendirme yazısı yazdığını biliyoruz. Hatta bu yazının hatırı sayılır bir kısmında Cesur Yeni Dünya’nın "Biz"den etkilenişini de analiz ediyor.
“Biz”, İthaki Bilim Kurgu Klasikleri Dizisi’nde okuduğum 12. kitap olarak beni oldukça etkiledi. Başlarda portre edilen dünya alternatif bir ütopya gibi görülebilir ancak ilerledikçe bazı şeylerin keskin bir rahatsız ediciliği olduğunun farkına varıyoruz. Her şey matematik temellerine dökülmüş, buna sevgi ve kıskançlık gibi çok temel duygularla birlikte müzik, şiir ve zaman da dâhil olmuş durumda. Bildiğimiz hayat antik olarak adlandırılıyor. Daha da çarpıcısı hayal gücüne sahip olmak bir hastalık olarak görülüyor. Tek Devlet denilen bu bütünlük totaliter yönetici Velinimet tarafından yönetiliyor ve her sözde seçimde tekrar tekrar başa geliyor. Tek Devlet ve Velinimet için insanlar – hayır hayır numaralar – vardır. Her insan fişlenmiş bir şekilde numaralara sahip kendilerini Biz’i oluşturan parçalar matematik fonksiyonları ve denklemleri olarak görüyorlar.
Kapak Tasarımları (Copyrighted by Asya Marakulina, Eda Akaltun and Penguin in order)
Cinsellik kavramı bile oldukça farklı işleniyor. Tıpkı Cesur Yeni Dünya’daki gibi oldukça farklı olduğunu görüyoruz. Dilediğiniz kişiyle fiş alarak birlikte olabiliyorsunuz ya da kişiler partnerlerini birbirinin üzerine kayıt ederek evlilik kurumuna benzer bir ilişki yaşayabiliyorlar. İlişkiye girmek isteyen kişiler birbirlerine tebligat gönderiyorlar. Camdan kutularda yaşayan insanlar storları indirerek yapay bir mahremiyet kazanıyorlar. Bunun dışında sosyal hayatlarının hiçbir alanında gizli saklı bir şey yok.
Camdan Evler ve Toplantı Salonu İlustrasyonları (Copyrighted by Eda Akaltun)
Hikâye bu ulvi düzen ve mutluluğu(!) diğer gezegenlere yaymak için inşa edilen camdan – tüm şehir evler her şey gibi camdan – Integral isimli geminin başmühendisinin günlük tutmasıyla başlıyor. Bu günlüğü aslında Integral’e konacak bu düzene güzellemeler içeren şiirler, müzikler – bunlar tamamen matematiksel çerçevede bizim bildiğimiz onlara göre antik sanattan farklı- içerisinde yer alması için yazıyor. Ancak açıkça görüyoruz ki karakterimiz D-503’te ters giden bir şeyler var. Biz kitabı okurken güzel bir hayal gücü ve üslupla yazılan bir günlük okuyoruz izlenimine kapılsak da Tek Devlet şartlarında böyle olmak büyük bir hastalık. Bu başmühendis/yazar hem kendi içinde bu hastalık – aslında hayal gücü- olgusuyla savaşırken yaşadıklarını da not ederek kendi değişimini aslında bizlere kendi ağzından gösteriyor.
I-330’un peşinden gittiği Antik Ev denen buluşma yerlerinde gizli bir geçitle devrimcilerin karargâhını kazara buluyor. O an anlam veremiyor çünkü I’dan başkasını gözü görmüyor. Bu esnada eski biletli partneri O-90 ondan ilginç bir istekte bulunarak – I’dan dolayı araları açılmıştır ve birbirlerine veda etmişlerdir- kendisini yasal olmayan kuraldışı bir şekilde hamile bıraktırarak D-503’ün sanki az karmaşık olan hayatını daha da karıştırıyor.
Fikir Birliği Günü’nde – bu bir nevi seçim günüdür ve halkın oy birliğiyle Velinimet tartışmasız olarak seçilmektedir- kopan bir olay her şeyi değiştirir. Oy birliğine varılamıyor ve hatırı sayılır çoğunlukta bir kesim karşı görüş bildiriyor. Sonrasında da ortalık karışıyor. Bu hastalığın başlarına bela açacağını düşünen Tek Devlet, Büyük Ameliyat ile beynin içerisinde hayal gücünün kaynağı olan düğümü yok ederek, bireylerine mutluluğu vaat ediyor. Gerek zorla gerekse gönüllü olarak bu ameliyatlar yapılmaya başlanıyor. Hayal gücü ve ruh olmazsa insanlar mutlu olur, ama bu insanlara daha çok lobotomi yapılmış ya da makineleşmiş ölü-canlılar demek daha doğrudur. (Sonsözde canlı sınıflandırılması canlı-canlı ve ölü-canlı olarak yapılmış; düşünceleri olmayan ve sorgulamayan bireylerin hayata karşı yaşadıkları boş yaşamlar vurgulanmıştır).

Aslında I-330 bir devrim oluşumunun en önemli elemanlarındandır. Yapay olarak yapılan ve Tek Devlet’i antik çağın kalıntılarından – çoğuyla doğa - ayrı tutan Yeşil Duvar’ın dışında iki yüzyıl savaşlarından kaçıp kurtulan antik kıllı insanların torunlarının torunlarıyla bir oluşum olduğu ortaya çıkıyor. D-503, I-330’a olan aşkından ve hayal gücü hastalığından dolayı bu grupla ne kadar alakası olmasa da planlarına saflıkla yardım ediyor. Mühendisin çalışanlarından birinin Integral’i kaçırma planını sekteye uğratmasını I-330 bunu bizim başmühendisten biliyor. Bu durumu öğrenen Velinimet de onu yanına çağırarak onu kullandıklarını ima ediyor. Burada tanrısal bir yaklaşımla düzenin mutluluk için bu şekilde olması gerektiğini ona anlatıyor. Tanrı da antik çağlardaki inanış – Hristiyanlık gibi- için günahkârları yanarak cezalandırırken Velinimet’in cezalandırma makinesi de aynı işlevi görüyor.
Yeşil Duvar İlustrasyonları (Copyrighted by Asya Marakulina)
İşte bu kısımdan sonra D-503 için herşey çok daha zor oluyor. Hala I-330’un yanında olmak için yanıp tutuşsa da bir an önce bu olanlara son vermek de istiyor. Kitap D-503’ün ağzından anlatıldığı için hayal dünyası ve bunun sonucunda kafasında oluşan tasvirleri anlatması çok ilginç bir okuma deneyimi sunuyor. Kendi gördükleri mi yoksa hayal ürünü betimlemeler mi olduğunu zaman zaman anlayamıyoruz. Bazen D-503’u bile yaşadıklarının gerçek olup olmadığını sorgularken buluyoruz.
Romanın en çarpıcı kısmı, I-330’un D-503’ü devrimin kaçınılmazlığına ikna etmek için yaptığı konuşmaydı. Son sayı diye bir şey yoktur, bu sebeple son devrim yani son ulvi düzen diye bir şey de olmayacaktır. Her zaman yenilik yeni bir fikir, buluş, düşünce var olacaktır. Öklitin tek düzlem matematiği, Einstein’in düzlemleri ortadan kaldıran kuramıyla birlikte dönüp bakılamaz olmuştur. Aynı şey tarihteki tüm buluşlar için geçerlidir. Yerlerine daha gelişmişi, daha farklısı muhakkak ki gelmiştir ve hayat devam ettikçe de gelecektir.
Sambacı
Bilim Kurgu Okuru
Opmerkingen